Merhaba,
Siz bu yazıyı okurken herhangi bir rötar olmazsa şirketimin Adana Lojistik merkezinde olacağım. İşe alımlar ve eğitim süreçlerimiz tüm hızıyla devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde bir kitap okudum. Yazar, toplumun kaynaklarını toplumun zayıf bireyleri için değil güçlü bireyleri için harcanmasını öneriyordu. Açıkçası 21. Yüzyıl Türkiye’sinde uygulanmaması gereken bir fikir.
Bu noktadan hareket çalışanların özellikle de özel sektör çalışanlarının haklarını düşündüm. Bir de verilmesi gereken haklarını. Bu yazıyı bu nedenle kaleme alıyorum. Bugün 4857 sayılı kanun ve kamu uygulamalarının çalışanlar lehine yapılması ve çalışanların zaten hakları olan gelişim alanlarından bahsedeceğiz.
Bir İnsan Kaynakları Yöneticisinin penceresinden özel sektör çalışanlarına verilmesi gereken haklar nelerdir? yazısı olacaktır. Amacım bu konuda farkındalık yaratmaktır.
“İş”te başlıyoruz.
Bu noktada bir konuyu önemle açıklamak isterim. Ben sürdürülebilir kapitalizme inanıyorum. Devlet, sektörlerin içerisinde yer almalı ancak kapitalist kurallar ve fırsat eşitliği içerisinde devlet işletmelerini yönetmelidir. Devlet, kamu/özel tüm işletmelere eşit mesafede durmalı. Özellikle de kamu işletmelerinin yıl sonu değerlendirmelerinde TBMM’ne hesap vermelidir. Türkiye’deki tüm piyasalara girişler ve çıkışlar serbest olmalıdır. İşletmeler bu konuda rahat bırakılmalı ve adil olunmalıdır. Aynı zamanda devlet, tüm Türk vatandaşlarına ücretsiz sağlık, eğitim ve gelişim hizmeti vermelidir. Bunun yanı sıra özel işletmeler de sürdürülebilir üretim, hizmet ve müşteri algısını oluşturmalıdır. Yaşadığımız çevreye zarar minimize edilmelidir.
Üniversiteleri örnek vermek isterim. Devlet şartları sağlayan tüm vatandaşlarına üniversite hizmetini kaliteli ve ücretsiz vermeli. Devlet üniversitesine gitmek istemeyen vatandaşlarına da özel üniversiteleri yasaklamamalıdır. Burdada önemli olan kaliteli hizmettir. İsteyen kişiler de özel üniversiteleri tercih edebilmelidir. Aynı durumu sağlık ve eğitim için de düşünebilirsiniz. Hatta güvenlik için de düşünebilirsiniz. Çünkü kaliteli hizmet verirseniz müşterileriniz mutlaka sizden alışveriş yapacaktır. Bu bağlamda yasak yerine Adam Smith’in “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” diyorum. Piyasanın görünmez eli, denge noktasını bulacaktır. Piyasayı devlet, özel sektör veya müşteriler yönetemez. Piyasayı, piyasanın görünmez eli yönetir.
Ekonomi konusundaki fikirlerimi özellikle ekledim çünkü ben “tüm işçiler birleşin devrim yapacağız” diyenlerle “önemli olan kar maksimizasyonu bu konuda etik kurallar ve çevre kurallarını tanımayız” diyenlerden haz etmem. Bu iki düşünce son kullanım tarihi geçmiş, sığ ve eskimiş fikirlerdir. Profesyoneller olarak 21. Yüzyılda iş süreçlerimizi bu sığ düşüncelerle yönetemeyiz.
2023, Cumhuriyetimizin 100. Yılı. 2023’te bir seçim gerçekleştirdik. Bu seçimde tüm partiler klavyenin tüm tuşlarına bastılar. İttifaklar, demeçle, taktikler, anketler, sosyal medya mesajları vs. Hemen hemen her konuda açıklama yaptılar. Yalnız bir konuda bir açıklama yaptılar. Bu konu ise çalışan hakları. Evet çalışan hakları konusunda birkaç “havuç” dışında kimse herhangi bir planından bahsetmedi. İktidar, istihdamı arttıracağını söyledi fakat bunu nasıl yapacağını açıklamadı. Durun çok daha komiği var. Bunu duyan muhalefette muhtarların yanında bir yardımcı alarak istihdamı arttıracağını söyledi. Durum tam bir trajedi anlayacağınız.
Anayasanın 10. Maddesine göre tüm Türkler eşittir ve ayrımcılık yapılamaz ama kamu çalışanlarıyla özel sektör çalışanları arasında belirgin bir ayrımın bulunmaktadır. Ben küçük değişimlerle özel sektör çalışanlarının yaşam standardının yükselebileceğini belirtiyorum.
- 4857 Sayılı Kanunda İşçi yerine Çalışan İbaresi Getirilmelidir: Sembolik bir ifade gibi düşünebilirsiniz ama algısal olarak çok önemli bir değişiklik olacaktır. İş, bir isimdir çalışmak ise bir fiildir. Performansı ön plana çıkarmak ve 1968’den kalma jargondan kurtulmak için bu değişiklik mutlaka yapılmalıdır.
- Her Çalışan, Ücretini Alacağı Bankayı Kendisi Belirlemelidir: Bu madeyi çok detaylı anlatmaya gerek yok. Daha önce yazmıştım. Bu konuda daha detaylı bilgilere ulaşmak isterseniz lütfen tıklayınız. Çalışanlar kendi istedikleri bankadan ücretlerini almalıdır. Bu konuda da yasal düzenleme devlet tarafından yapılmalıdır.
- Kıdem Tazminatı Tavanı 2,5 Değil 7,5 Katına Çıkarılmalıdır: Çalışanların en büyük haklarından birisi kıdem tazminatıdır. Bir çalışan brüt 23.489 TL’de alsa brüt 100.000 TL’de alsa kıdem tazminatı hesaplanırken 23.489 TL’den hesaplanmaktadır. Enflasyon düşünüldüğünde bu durum çalışanın aleyhine işlemektedir.
- Yıl İçerisinde Asgari Ücret Arttığında Vergi Dilimleri Yeniden Düzenlenmelidir: 2 yıldan bu yana asgari ücret yılda iki defa artıyor. TL’nin değeri artmadan asgari ücretin artırarak iyileşme sağlanamadığını umarım öğrenilmiştir. Başka bir husus her takvim yılında vergi dilimleri belirleniyor. Asgari ücret, ara dönemde arttırıldığında herkes zam yapıyor. Fakat vergi dilimleri değişmiyor. Bu durum, orta tabakadan daha fazla vergi alınmasına neden oluyor.
- Gerçekten Adil Bir Vergilendirme Yapılması Gerekiyor: Şirketi olanlar daha fazla vergi vermesi gerekirken çalışanlar daha yüksek vergi veriyor (bkz. Dilan Polat Olayı). Bu durum adil değil.
- Kayıt Dışı Ekonomi Kayıt Altına Alınmalıdır: 89 milyonluk nüfusun 32 Milyonu çalışıyor. 32 Milyon 57 milyona bakamaz. Matematiksel olarka imkansız. Fakat SGK 32 milyondan prim alıp 57 milyona yetiştirmeye çalışıyor. Artık kayıt dışı kayıt altına alınarak ve en önemlisi SGK primleri düşürülerek yük geniş bir alana yayılmalıdır. Merak edilmesin istihdamı olumsuz etkilemez. Sadece uyanık bir bir patronun Mercedes’inin modelini yükseltememesine neden olur.
- Kamu İyiye Kullanımla ile Kötüye Kullanımı Birbirinden Ayırmalıdır: İşsizlik ödeneği faydalı ve yararlı bir konu. Kamu erki yalnızca çıkış koda değil hane halkı sayısı, evin kira durumu, hane halkı geliri vb. Faktörleri ele alarak işsizlik ödeneğini yeniden yapılandırarak kötüye kullanımları önüne geçmelidir.
- Eğitim ve Gelişim Harcamaları Çalışanın Vergisinden Muaf Tutulmalıdır: Çalışanların takvim yılı içerisinde kendisine yaptığı ve devletten akredite kurumlardan aldığı eğitim ve gelişim harcamaları gelir vergisinden düşürülmelidir.
- Sendika Kavramı Tekrar Revize Edilmelidir: 1960’larda üretilen araçlar bir noktadan başka bir noktaya gidebilirler ama daha fazla benzin yakarlar, çevreye zarar verirler, konforsuzdurlar, işletme maliyetleri çoktur, parçası bulunmaz, müzelerde muhafaza edilmesi gereklidir. Çünkü tarihin tozlu raflarında hoş bir anıdır. Sendika yasası tekrar elden geçirilmeli ve günümüze uyarlanmalıdır. Bana göre Sendika, 1968’lerde kalan bir kavramdır. Son Kullanım tarihi geçmiştir. İnsan Kaynakları Departmanı, sendikaların yerini doldurabilecek know-how’a uygulamalara ve düşünceye sahiptir. Yasa revize edilmese dahi 50 yıl içerisinde piyasanın görünmez eli sendikaları kapatacaktır.
- Teşvikler Yalnızca İşverene Değil Çalışanlara da Verilmelidir: Devlet teşvikleri yalnızca işletmelere değil çalışanlara da vermelidir. Örneğin eğitim seviyesi yükseldikçe çalışandan alınan primler azalabilir veya yeşil enerji veya devletin desteklediği başka sektörlerde çalışanlara ek destek ödemesi yapılabilir. Devletin muhatabı sadece işletmeler olmamalı vatandaşını da muhatap almalıdır.
- Raporların Kötüye Kullanımı Önlenmelidir: Hasta olamadan rapor alanlar için ek düzenleme yapılmalıdır. Bu tür kötü niyetli çalışanlar hem devamsızlık yapıp işletmede verimsizliğe neden oluyorlar hem de sağlık hizmetlerinin kalitesini düşürüyorlar. Bir çalışan için yılda 10 gün rapor sınırı getirilmelidir. Bu sınır aşıldığında hastanede bir heyete girmeli ve kontrol edilmelidir.
- Ücretler Her Ayın Sabit Günü Verilmelidir: Ücret ödemelerinin (Kısmi Süreli, Tam Zamanlı) gününü işletme veya çalışan değil kamu erki düzenlemelidir.
- Kıdemi Olan Çalışanlara Teşviği Firma Değil Devlet Yapmalıdır: SGK müfettişlerinin kıdemi uzun ama asgari ücret alan çalışanlara standartta sorduğu bir soru vardır. “Uzun yıllardır asgari ücretle nasıl çalışıyorsun” Kendileri bile şaşırıyor. İşletmelerden kıdemi uzun çalışanlara orantılı zam yapılmasını bekliyorlar. Madem bunu devletimizin müfettişi bekliyor. Neden kendileri vermiyorlar? Çalışan hakkı bu kadar önemliyse özel sektöre bırakılmamalı 🙂 İğneleme bir yana bir çalışan uzun yıllardır aynı işletmede çalışıyorsa verimliliği yüksek olacaktır. Bu nedenle izin sürelerinde olduğu gibi 0-5 yıl teşvik yok 5-10 yıl yılda bir defaya mahsus 10.000 TL ödeme gibi ödeme yapabilir.
- Stajyerlik Yeniden Düzenlenmelidir: Lise stajyerleri 10 ay, Üniversite stajyerleri ise 1 ay kadar staj yapıyorlar. Bu durum lise 1 ay üniversite 1 yıl olarak düzenlenmeli ve stajda geçirilen süre çalışma yaşamından sayılmalıdır. Üniversiteden mezun olan JR adaylara yorumumuz maalesef deneyiminiz yok oluyor. Bu durum düzeltilmelidir.
- Emeklilik Yaşı Standart 50 Olmalıdır: Emeklilik yaşı standardize edilmelidir ne çok yüksek ne de çok düşük olmalıdır.
- İşletmelere Kota Getirilmelidir: Endüstri 4.0’ı düşünerek yazıyorum. Robot ve android kullanacak firmalara insan sayısı ve robot sayısı gibi bir kota şimdiden getirilmelidir.
Bana göre bu değişiklikler yapılmalıdır. Türk çalışama yaşamının kalitesi yükseltilerek çalışanlar daha konforlu, bağımsız, adil ve işlerine odaklanabilecekleri bir şekilde çalışma yaşamlarını sürdürlemelidir. Bu koşul için gelirin adil paylaşımı önemlidir. Yalnız adillik çizgisi herkese eşit imkan değil performası ve katkısı olanlara skalaya göre dağılım olmalıdır. Kazanılan gelir refah seviyesini arttıracaktır. İşletmelere, çalışanlara fırsat eşitliği, iyi bir hukuk ve mükemmel bir çalışma yaşamı sunulursa katma değer artacaktır. İş barışı içerisinde, herkesin mutlu olduğu Türkiye hayal değil, bir vizyondur. Çağdaş bir çalışma yaşamı ise herkesin hakkıdır.
Cumhuriyet’imizin 100. Yılı Kutlu Olsun.
Emre İnanç Kayatürk
İnsan Kaynakları Yöneticisi